31 Temmuz 2012 Salı

İki Darbe Arasında-İskender Pala


"Çok şükür ki mazlum oldum,zulmeden olmadım" diyerek başlıyor kitabına ve aynı cümlelerle son veriyor cümlelerine İskender Pala.

İskender Pala denilince çoğumuzun aklına onun edebiyatı muhteşem bir şekilde kullanabilmesi gelir."İki Darbe Arasında" adlı kitabında asker kimliğiyle karşımıza çıkar Pala.TSK da geçirdiği 15 yılı onun için pek çok zorluklarla doludur.Sadece kendisi değil ailesi de büyük bir sınavdan geçmektedir.Eşinin baş örtülü oluşu,namaz kılması yeterlidir "irticacı"(!) olarak ordudan ihraç edilmesi için.
Astsubay Hazırlık Okulu Kütüphanesi'ne giren "gerici" kitapların yakılması,eşiyle birlikte gittiği Heybeliada orduevinden başörtüsü yüzünden atılması,ordunun bilime verdiği değer(!),eski dilde okuduğu kitapların Kur'an zannedilmesi ve daha birçok acı hatırası yer alır bu kitapta.Okurken bazen bildikleriniz karşınıza çıkıyor.Bazen de "Bu kadar da olmaz" diyorsunuz ama belgelerle destekliyor sözlerini İskender Pala.

Okudukça şu cümlesinin doğruluğunu daha çok anlıyorsunuz: "Bizden farklı olanları kategorize edip ötekileştiriyoruz".Maalesef günümüzde de devam eden insanların kimliklerine karşı taşıdığımız önyargı kitapta çok güzel ele alınıyor...

Siz takipçilerime İki Darbe Arasında'yı tavsiye eder,hayırlı ramazanlar dilerim...

18 Temmuz 2012 Çarşamba

"Yabancı" ve Yaşamın Anlamı


   Bugün sizlere 1957 nobel ödüllü Albert Camus'nün "Yabancı" adlı kitabından bahsetmek istiyorum.Fransız yazar Camus edebiyat dünyasında önemli bir yere sahiptir.Varoluşçuluk felsefesi ve absürdizmden izler taşır kitapları...

   "Yabancı" ise çok ses getirmiş,kişinin toplum ve kendisi arasındaki iletişimi,insanın bu dünyadaki 'mana'yı bulma çabasını anlatan bir kitap.Baş kahraman Meursault bir Arap'ı öldürmekten dolayı yargılanır.Meursault'a göre herşey "saçma"dan ibarettir.Yaşam anlamsızdır,sadece bir alışkanlıktır.Madem ki hayat ölümle sonuçlanıyor,insanın bu dünyada verdiği mücadele "absürttür".O zaman yaşamamak da bir seçimdir ve insan kendi hayatına son verebilmelidir diye düşünür yazar Albert Camus.
     Yüz onbir sayfalık kısa bir kitap olan "Yabancı" bir oturuşta bitiveriyor.Yalın bir dil kullanılmış ve Meursault'ın iç çatışmaları ön planda.Her ne kadar bana pek hitap etmese ve inançlarıma zıt bir akım olsa da Absürdizm güzel bir şekilde işlenmiş "Yabancı" da.Farklı perspektiflere açık olan siz takipçilerime bu kitabı öneriyor,keyifli okumalar diliyorum:)

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Şükürsüz Mutsuzlar



   Bazen hiçbir şey mutlu etmez insanı,ne ev ne araba ne para ne de sağlık...Sebebini kendi de bilmez ama yaşadığı hayat onu tatmin etmez belki de. Etrafındaki her güzel şeye gözleri kapalıdır ama en ufak bir olumsuzlukta mutsuzluğa açıverir kalbinin kapısını. Mutsuzluk misafirini kendi davet eder içeri...Hep klasiktir ya "küçük şeylerden mutlu olma" deyimi.O "mutsuz" bilmez küçük mutlulukların değerini...Günümüz dünyasına baktığımızda çokça görürüz böylelerini, her durumdan şikayetçidirler,onlardır dünyanın merkezi...Başını sokabildiği bir evi, onu evine götüren arabası, arabasına binebilecek ayakları, onu evde karşılayan çocukları, sıcacık bir çorbası vardır ama mutsuzdur işte...Çünkü açmamıştır hiç Yaradan'a ellerini,şükretmemiştir bir kere. O'na hakkıyla kul olmasa bile Yaradan'ı onu nimetleriyle perverde etmiştir. Olsun o bunların hiçbirini düşünme zahmetine girmemiştir...Allah, bizleri yaşadığı hayatın kıymetini bilen,onu hakkıyla yaşan,var olan nimetlere şükretmesini bilen kullarından eylesin...

 

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Ufukların Sultanı-Mustafa ARMAĞAN


Fatih Sultan Mehmet denilince insan bir başka hissediyor kendini,daha bir gurur duyuyor Osmanlı torunu olmaktan...Çoğumuzun aklına İstanbul'un Fethi gelir Fatih denilince.Peki başka ne biliyoruz bu koskoca sultana dair?Ya da bildiklerimiz ne derece doğru?Mustafa Armağan bu kitabında işte bu bilinmeyen yönlere ışık tutar akıcı üslubu ve derin tarih bilgisiyle...Tarih dediğimiz olgu bence objektif değildir her ne kadar belgelere dayansa da.Çünkü her tarihçi farklı bir şekilde yorumlar o belgeleri.Kimileri çarpıtır,kimileri yeteri kadar donanımlı değildir,kimileri ise doğru bilinen yanlışları gün yüzüne çıkarır tıpkı Mustafa Armağan gibi.Nasıl mı?
  1. Fatih İstanbul'u fethetmedi mi?
  2. Fatih'in annesi Fransızmıydı?
  3. Batılı bir sultan mıydı öyleyse doğuyu batıdan ayıran sınır nedir?
  4. 21 yaşında fetheden bu sultanı neden hep portrelerde yaşlı görürüz?
  5. Ufukların Sultanı'nın en büyük projesi neydi?
Bu soruların cevabını öğrenmek ve daha nice bilinmeyenleri keşfetmek mi istiyorusunuz?Hadi o zaman şimdi Fatih'i fethetme sırası sizde!

9 Temmuz 2012 Pazartesi

"Yeşil Yol" ve Düşündürdükleri





   "Yeşil Yol" denilince çoğunuzun kulağına "Patroon" sesi geliverir John Coffey'nin...Yıllar önce izlediğim ve her izlediğimde duygu yoğunluğu yaşadığım filmlerdendir Yeşil Yol...İzlemeyenlere tavsiye edebileceğim 1999 yapımı bir dram filmidir.İdam mahkumu John Coffey'nin sıradışılığı,masumiyeti ve gardiyan Paul Edgecomb ile aralarındaki iletişim izlenmeye değer...Söz konusu Amerikan filmi olunca siyah-beyaz çatışması filmde bariz görülüyor.Siyah bir mahkum kullanılarak bazı önyargılar yıkılmak istenmiş sanırım.Barbar,vahşi olarak bilinen siyah portresi burada masum,iyi niyetli ve insanlarla iletişim kurabilen siyahlar olarak farklı bir kimlik kazanıyor.İzlerken John Steinbeck'in meşhur kitabı "Fareler ve İnsanlar"'ın da izlerini gördüm filmde.Nasıl mı? Kitaptaki Lennie karakteri ile filmdeki John Coffey arasında benzerlikler var.İkisinin de iri yarı duruşu altında yatan duygusal kalpleri, insanlara yardım etme istekleri ve belki de en önemlisi onları anlayan çok az insan oluşu.Tıpkı kitaptaki George ile filmdeki Paul gibi...Sözün özü bu muhteşem filmi izlemenizi tavsiye ediyor,izleyenlerin yorumlarını bekliyor ve güzel bir hafta diliyorum :)

6 Temmuz 2012 Cuma

Birey denilen varlık...

Birey denilen varlık



Bugün şöyle bir içimize yolculuk yapalım.Gelişen şu modern dünyada "somutun içindeki soyutu" görelim.Ne dersiniz?
Zaman değişti,teknoloji gelişti,merkeze "birey" yerleşti.O birey ki Yüceler Yücesini unuttu, egolarına esir oldu."Bunu benden başkası yapamaz,ben olmasam bu işi hayatta halledemezler,bensiz bu şirket batar,benden daha iyi kimse yazamaz..." bitip tükenmek bilmeyen "ben" cümleleri...Sahi bu kadar önemli miydi birey dediğimiz bencil varlıklar? Herşeyin hakimi,belirleyicisi miydi yoksa şu kainattaki bir zerre den mi ibaretti? Sahi neydi birey? 'Ene'sini yani kendini sevmeye başlayan bu birey unuttu etrafındakileri, başkalarını sevmeyi, onları düşünmeyi. Yavaş yavaş bu birey kendini yalnızlığa itti,en ufak bir başarısızlık onu depresyona sürükledi.Bireysellik bencilliğe,bencillik yalnızlığa,yalnızlık mutsuzluğa dönüştü.
Çağımızın hastalığı nedir diye sorsam ne cevap verirsiniz? Ben enaniyet derdim,insan kendini dünyanın merkezinde görmeye başladığı an,kendisi dışındaki varlıkları görmez oluyor.Bireyler narsistik kişilere dönüşüyor.Ne zaman ki egolarından sıyrılmayı başarıp etrafı görüyor işte ancak o zaman insan mutlu olabiliyor...
 

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Bugün tam da zamanı...

Bugün tam da zamanı...Kendinize zaman ayırmanın, iş güç koşuşturmasını biraz olsun bir kenara bırakıp nefes almanın, iç muhasebe yapmanın, günahlardan pişman olmanın, geriye dönüp bakmanın, mutsuzluklardan mutluluğa bir yol aramanın...Bunların hiçbirini mi yapamadınız? Oturup semaya ellerinizi açıp O'na kalbinizin derinliklerinden dua etmenin tam da zamanı.Rahmet kapıları açılıyor bu gece.Yaradanın sana sesleniyor:"Magfiret olunmak isteyen yok mudur, magfiret edeyim. Rızık isteyen yok mudur, rızık vereyim. Kim ne isterse vereyim!".Melekler "Amiin" diyor dualarına.Hadi o zaman istiğfar et yeni bir sayfa aç kendine,bu gece senin beraatin olsun.Kim bilir belki de bir dahaki beraate yetişmek nasip olmaz.O zaman bugün tam da zamanı dua etmenin, Rabbine bir adım daha yaklaşmanın...Beraat kandiliniz mübarek olsun,Allah kalbinizden geçenleri hakkınızda hayırlı eylesin...

3 Temmuz 2012 Salı

Blogdan Al Haberi

Merhaba Arkadaşlar,
Bir kitap tanıtımıyla blog yazılarıma başlıyorum...:)

Blogdan Al Haberi-Zeynep Atikkan/Aslı Tunç

   Bir kitabta bizi ilk cezbeden şey nedir?Kimilerine göre kitabın adı,kimilerine göre yazar kimilerine göre arka kapak yazısıdır.Beni bu kitaba iten etmen ön kapaktaki kullanılan açık yeşil renk:)Kitap kapağının canlılığı ve kitabın adı benim dikkatimi çekti.Kitabın içeriğine gelince...Gazeteci yazar Zeynep Atikkan ve akademisyen Aslı Tunç akıcı üsluplarıyla günlük hayatımızın neredeyse merkezi olan blog dünyasının çıkış noktasını,etkilerini,dünyada blog aleminin işleyişini okuyucuya sunuyor.Türkiye'deki blog dünyası hakkındaki izlenimleri de okunmaya değer."Gazetecilik tehlikeye mi girdi,bloglar gazetecilik sayılır mı,konusunda uzmanlaşmış bloglar hangileridir?" vb. sorulara cevap buluyor.Bunun yanı sıra birtakım blog isimleri vererek takip edebileceğiniz yeni ufuklar açıyor.Okunması gerekenler listenize alabileceğiniz bu kitabı herkese tavsiye ediyorum.Bu kitap sayesinde sanal alemin hiçte hafife alınmayacak,kitleleri etkileyebilecek bir araç olduğunu anladım.Bloglar,sadece bireyleri değil bir ulusu da etkileyebilecek haber sızdırma platformlarıyla(Wikileaks gibi) tüm dünyayı sarsabiliyor.İşte kitap...


2 Temmuz 2012 Pazartesi

Blog Alemine Merhaba!

    Değişen günümüz teknolojisinde dijital alem her kesimden insanı fikirlerini paylaşmaya davet ediyor.Blog sayıları gittikçe artıyor,amatör yazarlardan profesyonellere,ev hanımlarından öğrencilere varan geniş bir kitle insanlığa fikir dünyasının kapılarını açıyor.Ben de bu blog dünyasında yerini almak isteyen birçok üniversite öğrencisinden biriyim.Düşünceler zihinden çıkıp kaleme dökülürse baki olur, ne demişler söz uçar yazı kalır.İste bende bu düsturla blog alemine adımımı attım.Umarım yazılarımla siz okuyucuyularıma seslenirken,bir yandan sizlerden de öğreneceklerimle kendimi geliştirebilirim.Değerli fikir,görüş ve yorumlarınızı bekliyorum..